Sunday, March 28, 2010

Köprüdekiler

Geçen gün "Köprüdekiler"i seyrettim, birkaç festivalden ödülle dönmüş bir film (yani bir önceki blog'da anlattığım gibi dikkate değer!)... "İşçi sınıfı/Alt tabaka" filmlerine, ucuza mal olmuş yapıtlara da ilgim var. Yeme de yanında yat derdim, ancak buraya hayal kırıklığına uğradığımı yazmak zorundayım...

Filmin ana karakterileri duygusal boşluktaki genç bir polis memuru, gelecekten umudunu kesmiş işsiz bir genç, karısının -hani çok da aşırı da olmayan- ekonomik taleplerini karşılayamayan bir dolmuş şöförü... Bu üç karakteri birbirine gevşek bir biçimde bağlayan ise bizim boğaz köprüsü... Malum böyle hikayelerde genellikle bir kesişme olur ve olaylar çözümlenir. Ancak yönetmenimiz bu kesişmeyi yapmıyor. Derdini böyle daha iyi anlatacağını düşünüyorsa ne ala -bugün ters tarafımdan kalktığım için ben bir kurnazlık seziyorum ya bu işte, ispat et deseniz, edemem. Hem zaten filmin asıl sorunu, bu karakterlerin "fiziksel" olarak bir araya gelmemeleri gibi, üç kahramanın hikayesinden yola çıkarak bize bir şey söylememesinde yatıyor.

"Köprüdekiler" bize kimi Türkiye manzaraları sunuyor: Milliyetçilik, PKK, dinsel muhafazakarlık, cinsel ve duygusal yoksunluk, tüketim toplumu, işsizlik... Kesişmeden, yan yana akıp giden kareler bunlar. Üçer dakika arayla geçip duruyorlar önümüzden... İnsan da bir süre sonra sormaya başlıyor kendine, peki film bize bu konularda ne söyleyecek? Biz bunları bir gazetenin sayfalarında da okuyoruz, yanımızda oturan adam konuşurken de dinliyoruz... Peki bu filmi yapanların niyeti ne, ne düşünüyorlar bu mevzular hakkında?

Filmin aşırı gerçekçi üslubunun bu koca boşluğun üzerini kapatmak için bir muhafaza görevi gördüğünü düşünüyorum -nasıl desem, eğer yerseniz. Ki jüriler yemişler! Ekşi sözlükte yazdığına göre Zeki Demirkubuz film için "yaşama böyle bir yerden bakıldığına daha önce hiç rastlamamıştım. filmüstü bir şey" demiş ve bence o da yemiş, onun da bu tür konulara zaafı var elbette...

Örnek vermek istediğim bir bölüm var. İşsiz gencin, nihayet iş bulduğunda neden bu kadar beceriksiz olduğu benim için büyük bir soru işareti... Zira bu beceriksizliğin hiç bir mesneti yok. Ne bir yere gönderme yapıyor, ne de bir durumu işaret ediyor. Son sahnede polis memurunun annesiyle telefonda görüşmesi, ve memlekete döneceğini söylemesi de bence problemli. Burada ne anlamamız bekleniyor bilemedim...

No comments: