Amy Winehouse |
Amy Winehouse gectigimiz cumartesi cok genc yasta aramizdan ayrildi. Adinin birlikte anildigi 27`ler kulubuyle baglantisi basitce onlarla ayni yasta olmesi degildi. Gectigimiz on yila sarki yazari olarak sekil veren cok az sanatcidan biri oldu Winehouse.
Bloger bir arkadasim, benden 2007 sonunda o sene en sevdigim album ile ilgili bir yazi yazmami istemisti. Asagida bu yaziyi bulabilirsiniz.
Bloger bir arkadasim, benden 2007 sonunda o sene en sevdigim album ile ilgili bir yazi yazmami istemisti. Asagida bu yaziyi bulabilirsiniz.
Geçtiğimiz sene pek çok iyi albüm yayınlandı… Robert Wyatt’ın “Comicopera”sı her dinleyişte tüylerimi diken diken etti. Gogol Bordello’nun “Super Taranta!”sını, Nick Cave ve tayfasının hard rock yaptıkları Grinderman plağını defalarca dinledim. White Stripes’ın nasıl olup da her seferinde bu kadar basit ve bu kadar güçlü şarkılar yazabildiğine şaştim. LCD Soundsystem’la, M.I.A’yle ve ayıptır söylemesi Mika’yla (tamam, bazı şarkıları berbattı ama bazıları da hiç fena sayılmazdı) deli gibi dans ettim. Kimselerin bilmediği The Bishops diye bir grup keşfettim kendi çapımda –1965 kışında donup kalmış, buzları da ancak geçen sene açılmış gencecik bir üçlü… Ama iş senenin bir numarasını seçmeye gelince, elim de aklım da bu albümlere değil, bir başkasına gitti. 2006’nın son günlerinde çıktığı için keyfini ancak geçtiğimiz sene sürdüğümüz Amy Winehouse albümü “Back to Black”e…
Derya Bengi’nin “müzik zevki parmak izi gibi…” dediğini bir söyleşide okuyup, kafamın bir kosesine yazmıştım, “...kimsenin ki, kimseye uymuyor”. Çok haklı. Robert Wyatt’ı severler diye heyecanla dinlettiğim bir iki insan on dakikadan fazlasına tahammül edemedi. Gogol Bordello pek çok tanıdığa fazla gürültülü geldi. LCD Soundsytem çok “cıstak”tı, Mika çok “pop”, M.I.A. çok “basit”ti. “Telefon melodisinden mi yapılmış bu şarkı?” bile demişti birisi.
Oysa kim, her nerede dinlerse dinlesin “Back To Black”e bayılıyordu –başta elbette ben. Warp’dan çıkan albümleri takip eden, Mirkelam ve Ajda Pekkan hastası Eylem çok seviyordu mesela… Muddy Waters’ın ve ‘70’larda yapılan hard rock’un üzerine müzik tanımayan Kemal de bayılmıştı şarkılarına. Hem Slayer delisi ev arkadaşım Özgür bol bol döndürüyordu “Back To Black”i, hem de Black Eyed Peas hayranı Ceyda… Peki yalnız benim arkadaşlarım mı? “Back To Black” dünyanın her yerindeki müzik eleştirmenlerinden tam not aldı. Mark Ronson’un şarkılara katkısı müthişti o ayrı. Ama bu çirkin kız hayatını şarkılarına döken ciddi bir şarkı yazarı, asi bir rock’n roll prensesiydi, hepsini tavlamayi basardi. Ya sıradan dinleyiciler? Bir sene sonra bile ABD, İngiltere ve Fransa listelerinde ilk ondaydı “Back To Black”. Tüm dünyadan insanlar onun “soul”u duyulmaya başladığında ayağa kalkıp, kalçalarını sağa sola sallamaya başlıyorlardı. Bir milyar Çinli ayağını yere vurunca deprem oluyorsa, altı milyar kalçasını sallayınca ne olur bir düşünün! Şimdi buna en iyi albüm demeyeceksek hangisine diyeceğiz, değil mi?
No comments:
Post a Comment